top of page
Yürüyüş İnsanlar

BEHİCE BORAN: TÜRKİYE’DE SOSYOLOJİK DÜŞÜNCENİN, KADIN AYDINLANMASININ VE SOSYALİST MÜCADELENİN KURUCUSU

Behice Boran’ı, Türkiye’de sosyolojik düşüncenin, kadın aydınlanmasının ve sosyalist mücadelenin öncü kurucusu olarak ele alan akademik inceleme yazısı
“Sosyalist doğulmaz, sosyalist yaşanır.” 


Önsöz

Bu çalışma, Türkiye’nin yakın tarihine damgasını vurmuş bir aydın, bilim insanı, siyasetçi ve sosyolog olan Behice Boran’ı bütün yönleriyle ele alma amacını taşımaktadır. Boran, yalnızca bir sosyolog ya da politik aktör değil, aynı zamanda Türkiye’de düşünsel bağımsızlığın, bilimin toplumsal sorumluluğunun ve kadın kimliğinin özgürleşmesinin simge isimlerinden biridir.

Cumhuriyet’in kurtuluş yıllarından itibaren Türkiye’nin yaşadığı hızlı dönüşüm süreci, toplumsal yapıda derin kırılmalara yol açmıştır. Bu dönemde sosyal bilimlerin, özellikle de sosyolojinin görevi, yalnızca bu değişimi gözlemlemek değil, aynı zamanda onu anlamlandırmak olmuştur. Behice Boran, bu görevi bilimin ahlaki sorumluluğu olarak üstlenmiş ve yaşamı boyunca toplumsal adaletin bilimsel temellerini aramıştır.

Bu çalışmanın amacı, Behice Boran’ın entelektüel gelişimini, sosyolojik ve felsefi görüşlerini, siyasal mücadelesini ve Türk düşünce tarihindeki yerini kapsamlı bir biçimde incelemektir. Behice Boran’ın özgünlüğü yalnızca Marksist bir düşünür olmasında değil, aynı zamanda bu düşünceyi Türkiye’nin özgül tarihsel koşulları içinde yeniden üretme çabası ve arayışıdır.

 


Giriş

20. yüzyıl Türkiye’sinde bilim, siyaset, sosyoloji ve toplumsal dönüşüm arasındaki ilişkiyi en yoğun biçimde yaşayan figürlerden biri hiç kuşkusuz Behice Boran’dır. Boran’ın yaşamı hem Cumhuriyet’in kuruluş dönemine hem de Türkiye’de sosyalist hareketin yükseliş ve bastırılış evrelerine tanıklık eden bir tarih kesitinin içinde şekillenmiştir. Boran, bir yandan sosyoloji disiplinini Türkiye’de kurumsallaştıran öncü akademisyenlerden biri olmuş; diğer yandan kadın kimliğiyle erkek egemen bir siyasi ortamda sosyalist bir parti liderliğine yükselerek, ülkenin siyasal tarihinde benzersiz bir yer edinmiştir (Atılgan, 2007).

Bu makale, Behice Boran’ın yaşamını, düşünsel gelişimini ve sosyolojik katkılarını çok yönlü bir biçimde olabildiğince incelemeyi amaçlamaktadır. Çalışmanın temel varsayımı, Behice Boran’ın kişisel ve entelektüel gelişiminin, Türkiye’nin modernleşme süreciyle derin bir karşılıklılık ilişkisi içinde olduğudur. Bu bağlamda Behice Boran yalnızca bir birey değil, aynı zamanda Türkiye’deki yapısal dönüşümlerin toplumsal yansıması olarak ele alınmalıdır.

Behice Boran’ın akademik ve siyasal faaliyetleri, Türkiye’de sosyal bilimlerin ideolojik yönelimleri açısından da özel bir konuma sahiptir. Boran’ın çalışmaları, Pozitivist geleneği aşarak Marksist yöntemi toplumsal analizlere dâhil eden ilk sistematik girişimler arasındadır (Boran, 1945; Tekeli, 1990). Bu yönüyle Boran, hem bilimsel hem de siyasal düşüncenin sınırlarını zorlayan bir figürdür.

 


Tarihsel ve Toplumsal Bağlam

Behice Boran’ın doğduğu yıllar, Osmanlı İmparatorluğu’nun çözülüş sürecinin son evrelerine denk düşer. 1 Mayıs 1910 doğumlu olan Behice Boran, çocukluğunu Osmanlı’nın son dönem bürokrat sınıfının içinde geçirmiştir gençliğini ise Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında yaşamıştır. Dolayısıyla Behice Boran’ın entelektüel formasyonu, iki farklı dönemin zihniyet dünyasının kesiştiği bir noktada oluşmuştur (Yaraman, 2002).

Cumhuriyet’in erken döneminde modernleşme projesi, özellikle kadınların eğitimi ve kamusal alana katılımı üzerinden meşrulaştırılıyordu. Bu durum, Behice Boran gibi eğitimli kadınların kamusal entelektüeller olarak yetişmesinin önünü açtı. Ancak aynı zamanda, yeni rejimin ulus-devlet inşası sürecinde toplumsal muhalefet ve alternatif ideolojilere duyulan güvensizlik, Behice Boran’ın yaşamında belirleyici olacak siyasi bir gerilimin de zeminini hazırladı (Kandiyoti, 1987).

1920’ler ve 1930’lar, dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de ideolojik kutuplaşmaların yükseldiği bir dönemdi. Faşizm ve sosyalizm, iki karşıt kutup olarak genç entelektüelleri etkiliyordu. Türkiye’nin aydın kuşağı bu dönemde hem Batı modernizmini hem de sosyal adalet arayışını tartışıyordu. Bu tartışmalar içinde yetişen Behice Boran, daha sonra akademik üretiminde “Sosyal Yapı”, “Toplumsal Tabakalaşma” ve “Emek-Sermaye İlişkisi” gibi kavramları merkeze alarak Türk toplumunun özgün dinamiklerini anlamaya çalıştı (Atılgan, 2007; Boran, 1945).


 

Yaşamı ve Ailesi

Behice Boran’ın ailesi 1890’larda Bursa’ya göç etmiş Kazan Tatarıydı. Babası Sadık Bey tahıl ticaretiyle uğraşmakta, annesi Mahire Hanım ise dönemin koşullarına göre oldukça eğitimli bir kadındır. Behice Boran 1 Mayıs 1910 tarihinde Bursa’da üç kardeşin en küçüğü olarak dünyaya geldi.

Boran, ilkokula Bursa’da başladı. Çocukluğu, Cumhuriyet öncesi Osmanlı’nın son dönem atmosferinde geçti. Bu dönemde özellikle Balkan Savaşları, I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nın toplumsal yıkımı, onun kuşağının karakterini belirleyen temel olaylardı. 1920’lerin ortasında ailesiyle birlikte İstanbul’a taşınan Boran, burada dönemin en seçkin okullarından biri olan Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’ne girdi.

Amerikan Koleji, yani günümüzdeki adıyla Robert Koleji yalnızca dil eğitimiyle değil, eleştirel düşünme ve bireysel özgüven kazandırma yöntemleriyle de dikkat çekiyordu. Bu okul, Behice Boran’ın entelektüel formasyonunda belirleyici bir rol oynadı. Özellikle kadınların kamusal alandaki yerini tartışmaya açan eğitim modeli, onun ilerdeki feminist ve sosyalist duyarlılıklarının ilk tohumlarını attı. Ayrıca 1927’de orta ve 1931’de lise eğitimini birincilikle bitiren ilk Türk kız öğrenci oldu. Ardından İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünü kazandı (Berktay, 1998).

Ailesi tarafından teşvik edilmesine rağmen, Behice Boran’ın seçtiği yol geleneksel kadın rollerinin ötesindeydi. Ailesi onu bir “öğretmen” olarak görmek isterken, o daha geniş bir entelektüel vizyona sahipti. Bu fark, daha sonra hayatı boyunca karşılaşacağı toplumsal dirençlerin de habercisiydi. 

 

 

Eğitim Hayatı ve Düşünsel Gelişimi

Boran, 1931 yılında Amerikan Kız Koleji’ni birincilikle bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne girdi daha sonra ise Manisa Orta Mektebi İngilizce öğretmenliğine atandı. Eğitimi sırasında dönemin önde gelen düşünürleriyle tanıştı. Ancak Türkiye’deki akademik ortamın sınırlılığı, onu daha geniş bir bilimsel evrene yöneltti. 1934 yılında Michigan Üniversitesi ona burs verme teklifinde bulundu, ardından bursu kazandı ve Amerika Birleşik Devletleri’ne gitti. Ayrıca Behice Boran’ı, Michigan Üniversitesine öneren kişi, Amerikan Kız Koleji’ndeki tarih öğretmenidir.

Michigan yılları, Behice Boran’ın entelektüel hayatında bir dönüm noktasıdır. Burada hem Amerikan pragmatizmini hem de yükselen Marksist sosyolojik teorileri yakından tanıma fırsatı buldu. Özellikle Chicago Okulu’nun kent sosyolojisi çalışmaları, onun bilimsel metodolojisini etkiledi. Ancak Boran, pozitivist yaklaşımın sınırlılıklarını fark ederek tarihsel materyalizmi ve Marksizmi benimsedi (Boran, 1945).

1939 yılında “Sociological Analysis of a Turkish Village” (Bir Türk Köyünün Sosyolojik Analizi) başlıklı doktora tezini tamamladı. Bu tez, Türk köy toplumunun yapısal çözümlemesini içeren ilk ampirik sosyoloji çalışmalarından biri olarak değerlendirilmektedir. Doktora sonrası Türkiye’ye döndüğünde Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ne doçent olarak atandı. Böylece, Türkiye’de sosyoloji eğitiminin kurumsallaşmasında aktif bir rol oynamaya başladı.

Ancak akademik çalışmalarının yanı sıra, Boran’ın düşünsel yönelimi giderek politikleşti. Türkiye’de 1940’lı yılların başında yükselen ırkçı-Turancı akımlara karşı geliştirdiği eleştiriler, onu dönemin yönetici elitleriyle karşı karşıya getirdi. 1945’te yayımladığı Toplumsal Yapı Araştırmaları, bilimsel bir eser olmanın ötesinde ideolojik bir duruşun da ifadesiydi (Boran, 1945).

Bu dönemde Boran, bilim ile ideoloji arasındaki sınırları yeniden tanımlamaya çalışan bir düşünür olarak öne çıktı. Ona göre bilim, toplumsal değişimden bağımsız olamazdı. Bilim insanının görevi, yalnızca olguları betimlemek değil, aynı zamanda toplumsal adaleti mümkün kılacak yolları da göstermektir (Atılgan, 2007; Nalbantoğlu, 1998).

 

 

Akademik Yaklaşımı ve Bilim Anlayışı

Behice Boran’ın akademik serüveni, Türkiye’de sosyal bilimlerin henüz kurumsallaşma aşamasında olduğu 1930’lu yıllarda başlamıştır. Boran’ın Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde görev aldığı dönem, sosyolojinin çoğunlukla Batı’dan tercüme edilen pozitivist yaklaşımlar üzerinden yürütüldüğü bir dönemdi (Atılgan, 2007). Ancak Boran, erken dönemden itibaren bilimin yalnızca toplumsal olguları tanımlamakla kalmaması, aynı zamanda bu olguların değişim dinamiklerini açıklaması gerektiğini savunmuştur. Onun için sosyoloji, toplumsal gerçekliği dönüştürme potansiyeline sahip bir eylem bilimidir.

Bilim anlayışının merkezinde tarihsel materyalizm ve Marksizm yer alır. Boran, toplumun temel yapısının üretim ilişkileri tarafından belirlendiğini, bu ilişkilerin ekonomik altyapıyı oluşturduğunu ve tüm üstyapısal kurumların (devlet, din, hukuk, aile, kültür, eğitim) bu temel üzerine inşa edildiğini savunur (Boran, 1945). Bu yaklaşımıyla, Türkiye’de sosyolojiyi ekonomik ve sınıfsal analizlerle birleştiren ilk sistematik akademisyenlerden biri olmuştur.

Pozitivist sosyolojinin determinist çizgisine karşı çıkan Boran, toplumsal olguların yalnızca gözlemlenebilir yüzeylerinin değil, onların ardındaki yapısal ilişkiler sisteminin anlaşılması gerektiğini vurgular. “Toplumsal Yapı Araştırmaları” adlı eserinde, köy toplumlarını analiz ederken bu yaklaşımını uygulamaya koymuş ve iki farklı köy tipinin ekonomik, sosyal ve kültürel yapısını karşılaştırarak Türkiye’deki üretim ilişkilerinin dönüşümünü göstermiştir (Boran, 1945).

Bu yönüyle Boran, Türk sosyolojisinde ampirik gözlem ile kuramsal yorumu birleştiren öncülerden biridir. Çalışmaları, sadece toplumsal betimleme değil, aynı zamanda sosyal değişimi açıklama çabasıdır. Onun yöntemi, Marx’ın “insanlar tarihlerini kendi koşulları içinde yaparlar” ilkesine dayanır (Marx, 1859/1970, aktaran Atılgan, 2007).


 

Behice Boran’ın Sosyolojik Yaklaşımları

Behice Boran, Türkiye’de sosyolojiyi yalnızca toplumsal olguların betimlenmesiyle sınırlı bir disiplin olmaktan çıkararak, toplumsal dönüşümün bilimsel temeli haline getirmeyi amaçlamıştır. Onun sosyolojik yaklaşımı, klasik ampirik ve pozitivist yöntemlerin ötesine geçer; tarihsel Marksist materyalizme dayanır.

Boran’a göre toplum, ekonomik altyapı (üretim ilişkileri) ve buna bağlı olarak şekillenen üstyapı kurumlarının (devlet, hukuk, din, eğitim, kültür) bütünüdür. Bu anlayış, Karl Marx’ın diyalektik materyalizmini sosyolojik çözümlemelere uyarlayan bir yaklaşımdır (Boran, 1945).

Pozitivist sosyologlardan farklı olarak Boran, toplumun “nasıl işlediğini” açıklamakla yetinmez; “nasıl değişebileceğini” de araştırır. Bu nedenle sosyolojiyi, bilimsel bilginin toplumsal ilerleme için bir araç haline getirir (Atılgan, 2007).

Metodolojik olarak, Boran üç temel ilkeye dayanır:

  1. Tarihsel bakış: Toplumsal yapılar, kendi tarihsel bağlamlarında incelenmelidir.

  2. Sınıfsal analiz: Her toplumsal olgu, üretim ilişkileriyle bağlantılı olarak ele alınmalıdır.

  3. Toplumsal bütünlük: Ekonomik, kültürel ve ideolojik unsurlar birbirinden ayrılamaz.

Bu yönüyle Boran, Türkiye’de Marksist sosyolojinin kurucu figürü kabul edilir. Ayrıca, sosyal bilimlerde “yerli bir perspektif” geliştirme çabasının da öncüsüdür (Nalbantoğlu, 1998).

 

Behice Boran’ın Yaptığı Akademik Çalışmalar

1. “Toplumsal Yapı Araştırmaları: İki Köy Çeşidinin Mukayeseli Tetkiki (1945)”

Behice Boran’ın doktora tezi olarak hazırladığı bu çalışma, Türkiye’de modern sosyolojinin kurucu metinlerinden biridir. Araştırma, Batı Anadolu’da yer alan iki farklı köyü (biri ticarileşmiş ve dışa açık, diğeri kapalı ve kendi kendine yeten) karşılaştırmalı biçimde inceler. Boran, bu iki köyü analiz ederken yalnızca demografik ve ekonomik verilere değil, aynı zamanda üretim ilişkilerine, aile yapısına, toplumsal tabakalaşmaya ve değer sistemlerine odaklanır.

Yöntemsel olarak, çalışmada hem nitel (gözlem, görüşme) hem de nicel (istatistiksel veriler) yöntemleri birlikte kullanmıştır. Bu yönüyle Boran, Türkiye’de “karma yöntemli sosyolojik analiz” yapan ilk akademisyenlerden biri olarak kabul edilir.

Kuramsal olarak, eser tarihsel materyalizme dayanır. Boran’a göre köylerin farklılaşmasının nedeni, doğal koşullar değil, üretim biçimlerinin niteliğidir. Yani ekonomik altyapı, toplumsal ilişkilerin biçimini belirler (Boran, 1945).

Bu çalışma, Cumhuriyet dönemi sosyolojisinin iki temel sorusuna yanıt arar:

  1. Türkiye neden Batı’daki gibi kapitalistleşemedi?

  2. Kırsal toplum nasıl modernleşebilir?

Katkısı: Bu araştırma, toplumsal yapının “kültürel” değil “ekonomik” temeller üzerinden açıklanabileceğini göstererek Türkiye’de Marksist sosyolojinin zeminini atmıştır. Ayrıca kırsal kalkınma politikalarının şekillenmesinde dolaylı etkide bulunmuştur.

 

2. “Toplumbilim: İkilikleri Aşmak” (1943)

Bu metin, Boran’ın metodolojiye ilişkin erken dönem makalelerinden oluşur. Dönemin hâkim sosyolojik yaklaşımı olan pozitivizm, toplumu doğa bilimlerindeki yasalarla açıklamaya çalışıyordu. Boran ise bu yaklaşımı eleştirerek toplumsal olguların “mekanik neden-sonuç” ilişkileriyle açıklanamayacağını savundu.

Ona göre toplumbilim (sosyoloji), doğa bilimlerinden farklı olarak, insan bilincini, değerleri ve tarihsel koşulları hesaba katmalıdır.“ İkilikleri Aşmak” ifadesiyle, toplum analizinde sıkça karşılaşılan karşıtlıkları (örneğin birey/toplum, yapı/eylem, madde/ruh) aşmak gerektiğini vurguladı.

Kuramsal temeli: Diyalektik düşünce, toplumsal gerçeklik, zıtların mücadelesiyle ilerler; bu nedenle sabit değil, sürekli dönüşüm hâlindedir.

Katkısı: Bu yaklaşım, Türkiye’de sosyolojik düşüncenin mekanik determinizmden kurtulmasını sağlamış, dinamik bir tarihsel analiz anlayışını yerleştirmiştir.


 

3. “Toplumsal Değişme ve Eşitsiz Gelişme Üzerine” (1955)

Bu makale, Boran’ın gelişmekte olan ülkelerde kapitalizmin yayılma biçimlerine dair teorik bir incelemesidir. Boran, burada Troçki’nin “eşitsiz ve bileşik gelişme” kavramını Türkiye bağlamında yeniden yorumlar.

Ona göre, kapitalizm her toplumda aynı aşamalardan geçmez. Türkiye gibi yarı-sömürge niteliğindeki toplumlarda, farklı üretim biçimleri (örneğin feodal, kapitalist ve küçük üretici ilişkileri) aynı anda varlığını sürdürebilir.

Bu durum, hem toplumsal çelişkileri keskinleştirir hem de devrimci dönüşümün potansiyelini artırır. Dolayısıyla Boran, Batı merkezli modernleşme teorilerinin aksine, Türkiye’ye özgü bir kalkınma modeli önerir.

Katkısı: Türk sosyolojisinde ilk kez, toplumsal değişmenin içsel dinamikleriyle (üretim tarzı, sınıf yapısı) açıklanması fikrini geliştirmiştir. Ayrıca 1960’lardan sonra Türkiye solunda başlayan “ulusal kalkınma mı, devrim mi?” tartışmalarının kuramsal temelini oluşturmuştur.

 

4. “Tutuculuğa Karşı, Marksist Bir Sosyolojiye Doğru” (1967)

Bu eser, Boran’ın düşünce tarihinde bir dönüm noktasıdır. Burada o, sosyolojinin ideolojik niteliğini açıkça tartışır. Pozitivist sosyolojiyi “iktidarın meşrulaştırıcı bilimi” olarak niteler ve buna karşı bilimsel sosyalizmin epistemolojik üstünlüğünü savunur.

Boran’a göre, “bilim tarafsız değildir” her bilimsel bilgi, onu üreten toplumun sınıfsal yapısının izlerini taşır. Bu nedenle bilimsel sosyoloji, ancak toplumsal ilişkileri tarihsel bağlamında açıklayabildiği ölçüde ilericidir.

Kuramsal önemi: Louis Althusser’in “bilimsel kopuş” tezine paralel bir biçimde, ideoloji ile bilimin birbirinden bütünüyle ayrılamayacağını savunur.

Katkısı: Türkiye’de sosyolojinin yalnızca “ölçen” değil, “eleştiren” bir bilim olması gerektiğini vurgulayan ilk sistematik metindir.


 

5. “Türkiye ve Sosyalizm Sorunları” (1968)

Boran’ın siyasal teoriyle doğrudan ilişkili en önemli akademik eseridir. Bu kitapta, sosyalizmin Türkiye’nin toplumsal yapısına nasıl uygulanabileceği sorusunu tartışır.

Ona göre, sosyalizmin temel amacı yalnızca ekonomik eşitlik değil, toplumsal adalet ve özgürlük dengesidir. Türkiye gibi kapitalizmi geç gelişmiş toplumlarda, işçi sınıfının mücadelesi ile ulusal bağımsızlık mücadelesi birbirinden ayrılamaz.

Bu bağlamda Boran, Türkiye’deki sol hareketin “Batı modelini taklit etmemesi” gerektiğini, kendi tarihsel özgüllüğü içinde gelişmesi gerektiğini savunur.

Katkısı: Türkiye’de sosyalist düşüncenin yerelleşmesine kuramsal zemin kazandırmıştır. Ayrıca “milliyetçilik ile sosyalizm” arasındaki ilişkiyi tartışarak solun anti-emperyalist yönünü güçlendirmiştir.

 

 

6. “Sınıf, Bürokrasi ve Aydınlar” (1975)

Bu çalışma, Boran’ın en olgun teorik dönemine aittir. Burada, Türkiye’deki devlet yapılanmasının tarihsel kökenlerini ve bürokratik geleneğin sınıf yapısıyla ilişkisini analiz eder.

Boran, Osmanlı’dan devralınan bürokratik yapının, kapitalistleşme sürecinde burjuvazinin yerini kısmen doldurduğunu öne sürer. Yani Türkiye’de modernleşme, “devlet eliyle” gerçekleşmiş, bu da sınıf bilincinin zayıflamasına yol açmıştır.

Aydınları, “ideolojik aracılar” olarak tanımlar; toplumun sınıfsal bilincinin taşıyıcısı ya da bastırıcısı olabilirler. Bu açıdan Antonio Gramsci’nin “organik aydın” kavramıyla benzer bir çizgi izler.

Katkısı: Türkiye’de devlet-sınıf ilişkisini Marksist yöntemle analiz eden ilk kapsamlı sosyolojik çalışmadır. Ayrıca “bürokratik modernleşme” kavramının Türkiye literatüründeki ilk örneklerinden biridir.


 

7. “Türkiye’de Demokratikleşme Süreci ve Sosyalist Hareketin Görevleri” (1976)

12 Mart darbesi sonrası dönemde kaleme alınmıştır. Boran burada demokrasiyi yalnızca bir yönetim biçimi olarak değil, sınıfsal ilişkilerin yeniden düzenlenmesi süreci olarak görür.

Liberal demokrasinin sınırlarını eleştirir; ona göre, ekonomik eşitsizlik devam ettiği sürece siyasal özgürlükler tam anlamıyla gerçekleşemez. Bu nedenle gerçek demokrasi, üretim araçlarının toplumsallaşmasıyla mümkündür.

Katkısı: Türkiye’de “sosyalist demokrasi” kavramını teorik düzlemde tanımlayan ilk metindir. Ayrıca siyasal reformların sınıf mücadelesinden bağımsız düşünülemeyeceğini ortaya koymuştur.

  

 

8. “Yurt ve Dünya” ile “Adımlar” Dergilerindeki Yazıları (1940–1946)

Bu dergiler, Behice Boran ve Pertev Naili Boratav’ın çevresinde oluşan ilerici entelektüel çevrenin ürünüdür. Bu dönemde Boran, köy hayatı, ulusal kalkınma, kadın emeği ve sanat-toplum ilişkisi gibi konularda makaleler yayımlamıştır.

Bu yazılarda hem eleştirel bir toplumbilim hem de kültürel Marksizm’in izleri görülür. Örneğin, edebiyatın sınıf ilişkilerini yansıtma gücü üzerine yaptığı analizler, Türkiye’de kültür sosyolojisinin temellerinden birini oluşturur.


 

9. Uluslararası Katkıları (UNESCO, 1950’ler)

1950’lerde Birleşmiş Milletler ve UNESCO tarafından yürütülen sosyal kalkınma projelerinde Türkiye’yi temsil etmiştir. Bu süreçte hazırladığı raporlar, gelişmekte olan ülkelerde eğitim, istihdam ve toplumsal değişim ilişkilerini ele alır.

Bu çalışmalar, onun düşüncesinin uluslararası sosyoloji çevrelerinde de tanınmasını sağlamıştır.

Katkısı: Türkiye’nin toplumsal sorunlarını evrensel sosyoloji literatürüyle buluşturmuştur. Böylece Boran, “yerel deneyimi küresel teoriyle diyalog haline getiren ilk Türk sosyolog” olmuştur.


 

Toplumsal Yapı Araştırmaları: Türkiye’nin Sosyolojik Anatomisi

1945 yılında yayımlanan “Toplumsal Yapı Araştırmaları”  Türkiye’deki köy sosyolojisinin ilk bilimsel örneklerinden biridir. Boran bu çalışmasında, Batı Anadolu’daki iki köy tipini karşılaştırır: biri tarımsal üretim ilişkilerinin feodal kalıntılar taşıdığı bir köy; diğeri ise piyasa ilişkileriyle temas kurmuş daha modern bir yapıya sahiptir.

Bu karşılaştırma üzerinden Boran, toplumsal yapının temelini oluşturan üretim tarzı kavramını Türkiye koşullarına uyarlamaya çalışmıştır. Ona göre, toplumsal değişim süreci ancak üretim tarzının dönüşümüyle mümkündür. Bu noktada Boran, Marksist yöntemi yerel toplumsal dokulara uyarlayarak “Türkiye’ye özgü bir sosyolojik analiz” geliştirir (Boran, 1945; Tekeli, 1990).

Ayrıca bu çalışma, sosyolojide sıkça göz ardı edilen mekânsal farklılaşma kavramını da erken bir dönemde gündeme getirir. Boran’a göre köy toplulukları, sadece ekonomik birimler değil, aynı zamanda kültürel ve ideolojik sistemlerin taşıyıcılarıdır. Dolayısıyla bir köyün yapısal çözümlemesi, ülke genelindeki sınıfsal ilişkilerin mikrokozmosunu sunar (Yaraman, 2002).

Bu eserin en çarpıcı yönlerinden biri, yazarın metodolojik farkındalığıdır. Boran, araştırmasının girişinde açıkça “Bu bir köy monografisi değildir; bu bir sosyolojik problem incelemesidir” diyerek, ampirik verilerin teorik bir çerçeveye oturtulması gerektiğini vurgular (Boran, 1945, s. 7). Bu tutum, onun bilimselliği ideolojik kaygılardan ayırmadığını, fakat bilimsel yöntemi ideolojik bir farkındalıkla birleştirdiğini gösterir.


 

Bilim, Değer ve Toplum İlişkisi

Boran’ın bilim anlayışında “değer yargısızlık” ilkesi reddedilir. Max Weber’in önerdiği biçimiyle bilimin politikadan arınmış olması gerektiği görüşünü eleştirir. Ona göre toplumsal bilim, doğası gereği değer yüklüdür; çünkü insan eylemini ve toplumsal ilişkileri inceleyen her analiz, belirli bir dünya görüşünü yansıtır (Atılgan, 2007).

Boran, sosyal bilimcinin görevinin “nesnel olmak” değil, toplumsal gerçeği dönüştürecek bilgiyi üretmek olduğunu savunur. Bu yaklaşımıyla Antonio Gramsci’nin “organik aydın” kavramına yakındır. Gramsci’ye göre aydın, egemen ideolojiyi yeniden üretmek yerine, alt sınıfların bilincini dönüştürecek bir bilgi üretmelidir (Gramsci, 1971). Boran’ın da akademik faaliyetleri, bu türden bir aydın sorumluluğunun ifadesidir.

Böylece Boran, Türkiye’de “bilimsel sosyalizm” kavramını yalnızca politik bir slogan değil, aynı zamanda bilgi üretiminin epistemolojik temeli olarak kavramsallaştırır. Bilgi üretimi ile toplumsal dönüşüm arasındaki bağı, akademik yazılarına ve derslerine açık biçimde yansıtır. Bu nedenle öğrencileri ve çağdaşları onu hem “akademisyen” hem de “militan bilim insanı” olarak tanımlar (Yaraman, 2002; Atılgan, 2007).

 

 

Marksizm ve Felsefi Temelleri

Behice Boran’ın Marksizm yorumu, onun akademik kimliğiyle doğrudan bağlantılıdır. Marksizmi dogmatik bir doktrin değil, bilimsel bir yöntem olarak kavrar. Onun için Marksizm, toplumsal gerçekliğin açıklanmasında “bütünsel ve diyalektik analiz çerçevesini” sunar (Boran, 1945).

Boran’ın Marksizmi üç temel eksende şekillenir:

  1. Epistemolojik: Bilgi, toplumsal pratikle ilişkilidir. Gerçeklik, bireyden bağımsız bir biçimde var olur, ancak onu anlamak tarihsel bağlama bağlıdır.

  2. Ontolojik: Toplumsal varlık, ekonomik üretim ilişkileri tarafından belirlenir.

  3. Metodolojik: Toplumsal olgular, diyalektik karşıtlıkların hareketi içinde incelenmelidir.

Bu yaklaşım, onu klasik pozitivist sosyolojiden ve 1950’lerin Türkiye akademyasındaki “değerden bağımsız bilim” anlayışından ayırır. Boran, Marx’ın “Thesen über Feuerbach” (Feuerbach Üzerine Tezler) metnindeki “Filozoflar dünyayı yalnızca yorumladılar, oysa sorun onu değiştirmektir” ilkesini kendi akademik pratiğine uyarlamıştır (Marx, 1845/1978).

Boran’ın diyalektik anlayışı, karşıtların birliği ilkesine dayanır. Toplumsal değişimi, üretim ilişkileriyle ideolojik yapılar arasındaki çelişkilerin çözümü olarak görür. Bu noktada Louis Althusser’in yapısalcı Marksizminden farklı olarak, “özne”yi tümüyle dışlamaz. Aksine, toplumsal yapıyı dönüştürecek özne olarak işçi sınıfının tarihsel rolünü vurgular (Atılgan, 2007).

Bu felsefi zemin, onun siyasi düşüncesinin de temelini oluşturur. Bilim ile devrim arasındaki bağ, Boran’da soyut bir ilişki değil, tarihsel bir zorunluluktur. Çünkü ona göre “bilimsel bilgi, toplumun ilerlemesi için eyleme dönüşmelidir” (Boran, 1945, s. 249).


 

Diyalektik Materyalizm ve Toplumsal Değişim

Boran, diyalektik materyalizmi yalnızca bir felsefi sistem değil, aynı zamanda tarihsel süreçleri çözümlemenin dinamik bir yöntemi olarak ele alır. Toplumun yapısını, karşıt güçlerin sürekli etkileşimi üzerinden açıklar. Ona göre değişim, statik bir denge değil, çelişkilerin çözüm sürecidir.

Bu yaklaşım, 1940’ların Türkiye’sinde oldukça radikaldi. O dönemde resmi ideoloji, toplumsal yapıyı ulusal birlik ve kültürel bütünlük kavramlarıyla açıklarken, Boran toplumu sınıfsal farklılıklar temelinde çözümlemeyi öneriyordu (Atılgan, 2007). Bu nedenle “Toplumsal Yapı Araştırmaları” yalnızca akademik bir metin değil, aynı zamanda resmi ideolojiye bir meydan okumaydı.

Toplumsal değişimi açıklarken “eşitsiz ve bileşik gelişme” kavramını benimseyen Boran, Türkiye’nin kapitalistleşme sürecinin Batı’daki doğrusal modele uymadığını savunur. Bu bağlamda onun yaklaşımı, Troçki’nin “eşitsiz gelişme yasası” ile paralellik gösterir (Trotsky, 1932/1969).


 

Marksist Sosyolojide Yöntem Tartışmaları

Boran’ın en dikkat çekici katkılarından biri, Marx’ın diyalektik yöntemini ampirik araştırma alanına taşımış olmasıdır. Onun için yöntem, yalnızca bir teknik değil, toplumsal gerçeği kavrama biçimidir. Bu noktada, Marksizmi bir “araştırma yöntemi” olarak gören Engels’in (1893/1970) yorumuna yaklaşır.

Boran, sosyolojiyi üç düzlemde işler:

  1. Ampirik düzlem: Toplumsal verilerin sistematik olarak toplanması,

  2. Kuramsal düzlem: Verilerin tarihsel materyalist analizle yorumlanması,

  3. Eylem düzlemi: Bilginin toplumsal dönüşüm için kullanılabilir hale getirilmesi.

Bu üçlü yapı, onun sosyolojiye kazandırdığı özgün modeldir (Yaraman, 2002). Türkiye’de sonraki kuşak sosyologlardan Mübeccel Kıray, Niyazi Berkes ve Şerif Mardin gibi isimler bu modelden dolaylı biçimde etkilenmişlerdir (Nalbantoğlu, 1998).


 

Siyasal Faaliyetlerinin Kuramsal Temelleri

Behice Boran’ın politik yaşamı, akademik düşüncesinin pratik uzantısıdır. 1940’lardan itibaren aktif olarak içinde bulunduğu sol hareketlerde, Marksizmi bilimsel temellerle savunmuştur. “Yurt ve Dünya (1941)” ve “Adımlar (1943)” dergilerinde yayımlanan yazılarında, toplumsal değişimin bilimsel analize dayanması gerektiğini vurgulamıştır (Atılgan, 2007).

Türkiye İşçi Partisi’ndeki (TİP) liderliği ise onun teorik Marksizmini siyasal pratiğe dönüştürme girişimidir. Boran, TİP’in programını hazırlarken “demokratik sosyalizm” kavramını merkeze almış; sınıf mücadelesinin yalnızca ekonomik değil, kültürel ve ideolojik bir süreç olduğunu savunmuştur. Bu anlayışıyla Althusser’in yapısal determinizminden, Lukács’ın özne merkezli tarih anlayışına daha yakındır (Lukács, 1923/1971).

Onun için sosyalist devrim, yalnızca iktidarın değişimi değil, toplumsal bilinç dönüşümüdür. Bu nedenle Boran, parti örgütlenmesini “kolektif aklın kurumsal biçimi” olarak tanımlar (Atılgan, 2007).

Boran’ın 1970’lerde kaleme aldığı yazılarında, “sosyalist demokrasi” kavramı öne çıkar. Bu kavram, proletarya diktatörlüğü fikrini reddetmeden, halkın öz yönetimi fikrini savunan bir sentezdir. Bu yönüyle Boran, Doğu Avrupa sosyalizmine mesafeli durur; Türkiye’nin özgül koşullarında çoğulcu bir sosyalist modelin mümkün olabileceğini öne sürer (Dipnot, 2018).


 

Bilim ve İdeoloji İlişkisi

Boran’a göre ideoloji, bilimin karşıtı değil, onun toplumsal yansımasıdır. Her bilimsel söylem belirli bir ideolojik konumlanış içerir. Bu anlayış, Althusser’in “bilim–ideoloji ayrımına” benzer, ancak Boran ideolojiyi yalnızca yanlış bilinç değil, aynı zamanda bilimsel gelişimin önkoşulu olarak değerlendirir (Atılgan, 2007).

Bu bağlamda Boran, bilimi politikadan bağımsızlaştırmaya çalışan pozitivist anlayışı eleştirir. Bilimsel bilgi, toplumsal mücadelelerin bir ürünüdür; dolayısıyla “tarafsız bilim” bir yanılsamadır. Bu görüşüyle, Türkiye akademisinde uzun süre hâkim olan Batıcı-aydınlanmacı çizgiye alternatif bir epistemoloji geliştirmiştir (Yaraman, 2002).


 

Aydın ve İşçi Sınıfının İlişkisi

Boran’ın kuramında aydınlar, toplumsal dönüşümün katalizörleridir. Ancak bu rol, ancak işçi sınıfıyla organik bir bağ kurulduğunda anlam kazanır. Bu düşüncesiyle, Gramsci’nin “organik aydın” kavramını Türkiye koşullarına uyarlamıştır. Boran, sosyalist hareketin başarısının, aydınların halka yabancılaşmamasıyla mümkün olacağını vurgular (Atılgan, 2007; Gramsci, 1971).

Bu görüş, onun politik tutumunu da açıklar: elitist bir öncülük yerine, tabandan örgütlenmeyi savunmuştur. Akademik çalışmalarında geliştirdiği “toplumsal bütünleşme” kavramı, siyasal düşüncesinde “sınıfsal dayanışma” biçiminde yeniden ortaya çıkar. 

 

 

Parti ve Toplum: TİP Deneyimi

Boran’ın Türkiye İşçi Partisi’ndeki genel başkanlığı, Marksist teori ile siyasal pratiğin birleştiği nadir örneklerden biridir. TİP’in programında “bilimsel sosyalizm” vurgusu, doğrudan Boran’ın kaleminden çıkmıştır (Atılgan, 2007).

TİP’i diğer sol hareketlerden ayıran en önemli unsur, onun “bilimsel temellere dayalı sosyalizm” anlayışıdır. Bu, Marksizmi dogma olarak değil, sürekli yeniden üretilmesi gereken bir düşünce sistemi olarak gören bir tutumdur.


 

Kavramsal Katkılar

Boran’ın en özgün kavramsal katkılarından biri, “toplumsal bütünleşme” kavramıdır. Bu kavram, hem sosyolojik hem siyasal düşüncesinin merkezinde yer alır. Ona göre toplumsal bütünleşme, farklı sınıflar ve gruplar arasındaki ekonomik ve kültürel ilişkilerin dengesine dayanır; bu denge bozulduğunda toplumsal kriz ortaya çıkar. Bu bağlamda Boran, Durkheim’ın “sosyal dayanışma” kavramını Marksist bir yeniden yorumla sentezler (Durkheim, 1893/1984; Boran, 1945).

Bir diğer önemli katkısı, “eşitsiz ve bileşik gelişme” kavramının Türkiye sosyolojisine uyarlanmasıdır. Troçki’nin bu kavramından esinlenen Boran, Türkiye’nin kapitalistleşme sürecinin Batı’daki evrimi birebir izlemediğini; farklı üretim tarzlarının eşzamanlı varlığıyla karakterize olduğunu belirtir (Trotsky, 1932/1969; Boran, 1968).

Boran ayrıca “ideoloji-bilim ilişkisi” konusundaki tartışmalara getirdiği katkıyla da dikkat çeker. Bilimin ideolojiden bağımsız olamayacağını savunarak, Althusser’in “bilimsel kopuş” tezini eleştirir. Ona göre bilim, toplumsal koşullardan doğar; bu nedenle her bilimsel bilgi, belirli bir sınıfsal perspektife bağlıdır (Atılgan, 2007).

Bu düşünceler, Türkiye’de sosyal bilimlerin ideolojik konumunu tartışmaya açmış, sonraki kuşak araştırmacılar üzerinde etkili olmuştur. Örneğin, Mübeccel Kıray’ın “araştırmacı toplumbilim” yaklaşımı ile Niyazi Berkes’in “toplumsal tarih” yorumları, Boran’ın metodolojik çizgisinden izler taşır (Nalbantoğlu, 1998).

 

 

Eleştiriler ve Tartışmalar

Behice Boran, yaşadığı dönemde olduğu kadar sonrasında da tartışmalı bir figür olmuştur. Bu tartışmaların önemli bir bölümü, onun Marksizmi “katı” biçimde yorumladığı iddiası etrafında dönmüştür. Özellikle 1960’ların sonlarında Mehmet Ali Aybar ile yaşadığı görüş ayrılığı, Türk solunda uzun süreli bir ideolojik bölünmenin temelini oluşturmuştur (Dipnot, 2018).

Aybar, sosyalizmi daha insancıl, demokratik bir çerçevede yorumlamayı savunurken; Boran, bilimsel sosyalizmin ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kalmıştır. Bu bağlamda Boran, “bilimsel sosyalizmin” tarihsel materyalist temellerinden ödün vermenin, sosyalizmin teorik bütünlüğünü zedeleyeceğini savunmuştur (Atılgan, 2007).

Akademik çevrelerden gelen eleştiriler ise genellikle Boran’ın ideolojik yönelimiyle ilgilidir. 1940’ların sonunda üniversiteden uzaklaştırılması, dönemin soğuk savaş atmosferinde “komünizmle suçlanan” aydınlara yönelik politik baskının bir parçasıydı (Yaraman, 2002). Ancak bu baskı, onun düşünsel kararlılığını zayıflatmak yerine güçlendirmiştir.

Feminist çevreler, Boran’ı kadın liderlik açısından öncü bir figür olarak değerlendirir. Ancak bazı çağdaş feminist yazarlar, onun kadın sorununu sosyalist kuramın gölgesinde bıraktığını ileri sürmüştür (Arat, 1991). Yine de Boran’ın kadın kimliğini ideolojik değil, toplumsal üretim ilişkilerinin bir boyutu olarak ele alması, Türkiye’de “sınıfsal feminizm” tartışmalarına öncülük etmiştir.


 

Boran’a Yönelik Olumlu Değerlendirmeler

Cem Eroğlu, Boran’ı “Türkiye’nin bilimsel aklıyla siyasal vicdanını birleştiren ender aydınlarından biri” olarak tanımlar. Ona göre Boran, Türk aydınlanmasının pozitivist çizgisini aşarak, bilimi toplumsal sorumluluk bilinciyle bütünleştirmiştir.

Hasan Ünal Nalbantoğlu ise Boran’ın sosyolojisini “diyalektik bir yöntemle Türk toplumunun tarihsel anatomisini çözme çabası” olarak niteler. Bu çaba, Türkiye’de sosyal bilimlerin yerli bir geleneğe dönüşmesinin önünü açmıştır.

  

 

Eleştirilerde Öne Çıkan Temalar

  1. Dogmatizm Eleştirisi: Bazı yorumculara göre Boran, Marksizm’i “bilimsel yasa” olarak gördüğü için değişen tarihsel koşulları yeterince dikkate almamıştır (Çulhaoğlu, 1989).
  2. Siyasal Strateji Sorunu: TİP döneminde, işçi sınıfı örgütlenmesinde aşırı teorik yaklaştığı ve pratik politika üretiminde esneklik göstermediği ileri sürülmüştür (Dipnot, 2018).
  3. Kadın Sorununa Yaklaşımı: Feminist kuramcılar, Boran’ın kadın özgürleşmesini sınıfsal mücadelenin alt başlığı olarak ele almasını eleştirmiştir (Arat, 1991).

Ancak bütün bu eleştiriler, onun akademik mirasının büyüklüğünü gölgeleyemez. Boran’ın düşüncesi, Türkiye’de hem Marksizm’in hem de sosyolojinin teorik temellerini güçlendirmiştir.


 

Miras ve Etkileri

Behice Boran’ın mirası, üç farklı alanda somutlaşır: akademik, siyasal ve toplumsal.

Akademik miras açısından, Boran Türkiye’de sosyal bilimlerin kurucu isimlerinden biri olarak kabul edilir. Ankara Üniversitesi’nde başlattığı sosyoloji araştırmaları, daha sonra birçok üniversitede benzer bölümlerin açılmasına öncülük etmiştir. Onun tarihsel materyalist yaklaşımı, Türkiye sosyolojisinin “yerli bir yöntem” arayışında önemli bir referans noktası olmuştur (Tekeli, 1990).

Siyasal mirası, Türkiye İşçi Partisi’nin politik vizyonunda yaşamaya devam etmiştir. TİP’in demokratik sosyalizm anlayışı, 1980 sonrası sol hareketlerde de etkisini sürdürmüştür. Boran’ın “bilimsel sosyalizm” vurgusu, Türkiye solunun teorik omurgasını oluşturan temel ilkelerden biri haline gelmiştir.

Toplumsal mirası ise, özellikle kadınların kamusal alandaki temsili açısından önemlidir. Boran, Türkiye’de ilk kadın parti başkanı olmuştur. Bu durum, onun yalnızca sol hareket için değil, Türkiye kadın hareketi için de öncü bir rol üstlendiğini gösterir (Arat, 1991).

Bugün Behice Boran, yalnızca geçmişin bir figürü olarak değil, bilimin ve siyasetin kesiştiği noktada duran çağdaş bir düşünür olarak yeniden keşfedilmektedir.

 

 

Sonuç

Behice Boran, Türkiye’de bilimin, siyasetin ve toplumsal vicdanın kesişiminde yer alan eşsiz bir figürdür. Onun düşünsel mirası, Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze uzanan bir entelektüel hattın en önemli duraklarından biridir.

Boran, sosyolojiyi “toplumun kendini anlaması” olarak tanımlamış, bu anlayışıyla Türkiye’de sosyal bilimleri ideolojik bir konformizmden kurtarmıştır. Marksizm’i dogmatik bir öğreti değil, bilimsel bir yöntem olarak yorumlamış; akademik üretiminde tarihsel materyalizmi uygulamıştır.

Siyasal yaşamında, bilimsel bilgiyi eylemle bütünleştirerek sosyalist düşünceye etik bir yön kazandırmıştır. Kadın kimliğiyle, erkek egemen bir alanda verdiği mücadele, yalnızca politik bir duruş değil, aynı zamanda epistemolojik bir başkaldırıdır.

Bugün Boran’ın adı, Türkiye’nin düşünsel tarihinde yalnızca bir dönemle sınırlı değildir. O, toplumsal eleştirinin sürekliliğini temsil eden bir simgedir; “bilim ve devrim” arasındaki köprünün adıdır.

 


Kaynakça

Arat, Y. (1991). The Patriarchal Paradox: Women Politicians in Turkey. Princeton University Press.

Atılgan, G. (2007). Behice Boran: Öğretim Üyesi, Siyasetçi, Kuramcı. Yordam Kitap.

Berktay, F. (1998). Olağandışı Bir Kadın: Behice Boran. Bağlam Yayınları.

Boran, B. (1945). Toplumsal Yapı Araştırmaları: İki Köy Çeşidinin Mukayeseli Tetkiki. Türk Tarih Kurumu.

Boran, B. (1968). Türkiye ve Sosyalizm Sorunları. Sol Yayınları.

Çulhaoğlu, M. (1989). Sosyalizm ve Türkiye. Belge Yayınları.

Dipnot Yayınları. (2018). Behice Boran Kitabı: Seçme Metinler ve Üzerine Yazılar. Dipnot Yayıncılık.

Durkheim, É. (1984). The Division of Labor in Society. (W. D. Halls, Trans.). Free Press. (Original work published 1893)

Engels, F. (1970). Dialectics of Nature. Moscow: Progress Publishers. (Original work published 1893)

Gramsci, A. (1971). Selections from the Prison Notebooks. International Publishers.

Lukács, G. (1971). History and Class Consciousness. MIT Press. (Original work published 1923)

Marx, K. (1970). A Contribution to the Critique of Political Economy. Progress Publishers. (Original work published 1859)

Marx, K. (1978). Theses on Feuerbach. In R. Tucker (Ed.), The Marx–Engels Reader. Norton. (Original work published 1845)

Nalbantoğlu, H. Ü. (1998). Bir Toplumbilimcinin Gecikmiş Portresi: Behice Boran. Bağlam Yayınları.

Tekeli, İ. (1990). Türkiye’de Sosyal Bilimlerin Gelişimi. Metis Yayınları.

Trotsky, L. (1969). The Permanent Revolution. Pathfinder Press. (Original work published 1932)

Yaraman, A. (2002). Behice Boran: Biyografya. Bağlam Yayınları. 

 




Yorumlar


Yürüyüş İnsanlar

Bu acı döngüsünden nasıl çıkacagız?

Bizimle iletişime geç

Mail listemize katılın. Yeni içeriklerden haberdar olun.

Abone olduğunuz İÇİN TESEKKÜR EDERİZ

© 2025 Tutunamayanlar – Tüm hakları saklıdır.

© 2035 by Phil Steer . Powered and secured by Wix

bottom of page